Muazzez İlmiye Çığ Sümerolojinin Yaşlı Annesi
Muazzez İlmiye Çığ: 104 yaşında olduğumu düşündükçe şaşkına dönüyorum artık bıktım yaşamaktan
“60 yaşına gelip de hala okuma yazma bilmeyenleri görünce deliriyorum”
Muazzez İlmiye Çığ Sümerolojinin 104 Yıllık Annesi
Osmanlı’nın son yıllarına, iki dünya savaşına ve Cumhuriyet’in her dönemine tanıklık etti. 104 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ dünyanın sayılı sümerologlarından, saygın bir bilim insanı. “104 yaşında olduğumu düşündükçe şaşkına dönüyorum” diyen Çığ; “Artık bıktım yaşamaktan, çok dertleniyorum” diyor.
Posta’dan Oya Çınar’a konuşan Çığ “60 yaşına gelip de hala okuma yazma bilmeyenleri görünce deliriyorum” ifadesini kullanıyor. Çığ’ın Çınar’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Nasıl bir his 104 yılı devirmek?
104 yaşında olduğumu düşündükçe şaşkına dönüyorum. Beklemiyordum. Ama artık bıktım yaşamaktan. Çok dertleniyorum. Kendimle ilgili değil ama etrafımda olup bitenler beni çok üzüyor. Çocuklarım, torunlarım için kaygılanıyorum, onlar için ödüm kopuyor.
Özel bir çabanız oldu mu bu kadar uzun yaşamak için?
Yoo! Hiç özel bir şey yapmadım. Az da yemedim, çok da yemedim. Ama çok yürüdüm. Hâlâ yatak sporlarım vardır. Şimdi biraz bacaklarım ağrıyor, zorlanıyorum ama yine de yapıyorum.
Sizce ruh yaşlanıyor mu?
Yaşlanmanın kötü yanı o ya işte kızım. Bedeniniz bazı şeylere eskisi gibi izin vermiyor ama ruh yaşlanmıyor. Duygular hiç değişmiyor. Gençlikte nelere ağlıyorsam hâlâ aynı şeylere ağlıyorum. Nelerden heyecan alıyorsam aynı şeylerden heyecan alıyorum.
Muazzez İlmiye Çığ Nasıl geçti hayatınız?
Dolu dolu geçti. Dalgalarda kaldım ama hiç boğulmadım. Hep su yüzünde kaldım. Çok çalıştım. O kadar işin gücün arasında iki çocuğum oldu. Annemin yardımlarıyla ve kocamın anlayışıyla büyüttüm. Kıyafetlerini kendim dikerdim. O zaman hazır giyim yoktu. Evde de dışarıda da hep çalışarak geçti hayatım.
Fahri doktoranız, 23 kitabınız ve bilimsel makaleleriniz var. Eğlenceye vakit kaldı mı hiç?
Yaratırdım! Tabii eğlence deyince benim aklıma sinema, tiyatro ve seyahat geliyor. Eşimle sık sık tiyatroya giderdik. İmkan buldukça davetlere, kokteyllere katılırdık. Ve hep gezerdim. Sadece Japonya’ya 15 kere gittim.
Neden sümeroloji?
Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açılalı bir yıl bile olmamıştı. İki arkadaş, Fransızca bölümüne kayıt olmak istiyorduk. Ama kayıtları dolmuş. “Hititoloji profesörü yeni geldi. Yan dersler olarak da sümeroloji ve arkeoloji olacak” denildi. Gidip oraya kayıt olduk. Tabii çok cahiliz o zaman. ‘Loji’nin ‘bilim’ olduğunu bile bilmiyorduk. Tesadüfen başladı her şey.
Sonra?
Hocamız okulda kalmamı çok istedi ama ben istemedim. Babam çok kızdı; o da profesör olmamı istiyordu. Sonra İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde çalışmaya başladım. Hiç de pişman olmadım. Maalesef okulda kalanlar ne sümeroloji ne de başka alanda bir şey ortaya koyabildi. Koskoca bir sümeroloji arşivi meydana getirdik. Anlaşılan o ki, biz yapmasak başkası da yapmayacakmış.
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarındansınız…
1935’te okul kuruldu, ben de 1940’ta mezun oldum şekerim. İyi ki açtın bu konuyu… Atatürk bu okulu açarken bir şey amaçladı. Şimdi o amacı tamamen unutmuş durumdalar. İlber Ortaylı’nın kitabında bile yok. Atatürk’ü yazmış ama bu okullar neden kuruldu, niye var, söz etmemiş bile.
Amaç neydi?
Atatürk diyor ki, Türk dilini ve tarihini araştıracak uzmanlar yetiştirmek zorundayız. Bunun için bu okulu açıyor. Türkçe’nin kökeni ne? Türkler hangi coğrafyalarda, nerelere kadar uzanmış? Bunları gelecek nesillere aktarmak için… Ama bunları yapabilmek için eğitimci lazımdı. Yoktu o zaman.
Nasıl başardı peki?
Atatürk, Cumhuriyeti kurar kurmaz lisede başarılı çocuklar arasından sınavla 150 genci seçip Avrupa’ya gönderdi. Aynı dönemde Almanya’da Hitler, pek çok değerli profesörü Yahudi olduğu için işlerinden çıkardı. Atatürk, “Hemen gelsinler” dedi. O zaman yapılmış bir anlaşma var. Ben okurken ağladım. Daha 10 yıllık bir ülkenin yaptığı şeyler bunlar. Biz bugün bir şeyler yapabildiysek, o dönem atılan tohumların meyveleri sayesinde hepsi. Aynı şekilde devam edilebilseydi Türkiye şimdi Finlandiya ve Norveç seviyesinde olabilirdi.
Kindar bir nesil yetişti
Cumhuriyet’in ilk yılları nasıldı?
1933’te, Cumhuriyetin 10. yılında Eskişehir’de öğretmendim. Kadın-erkek ayrımı nedir bilmezdik. Hep birlikte sinemaya, tiyatroya gidilirdi. Çarşaflı bir tek kadın bile görmezdik. Erkekler şapkalı, kadınlar başı açık modern bir şekilde yaşıyorduk. Bugün modern Türk kadını denince aklınıza nasıl bir profil geliyorsa, o zaman öyleydi. Köyde ve şehirde büyük bir okumayazma seferberliği vardı. Bugün 60 yaşına gelip de hâlâ okuma-yazma bilmeyenleri görünce deliriyorum. Bunun bahanesi yok, 1930’ların yokluğunda bile insanların öğrenme aşkı vardı.
Bugün bile okutulmayan kız çocukları var. Siz o dönemde lisede Fransızca ve keman dersleri almışsınız…
Babam acayip bir adamdı şekerim. Yıl 1914, annem hamile. Babam diyor ki, “İnşallah kız çocuğum olur. Ona Fransızca ve keman dersleri aldıracağım.” Ben doğunca adımı Muazzez İlmiye koyuyor. Bir gün bana dedi ki, “Kızım sana İlmiye adını verdim ki ilim sahibi olasın.” Ben çocuğum tabii. Bir kulağımdan girdi, öbüründen çıktı. Kullanmazdım bile İlmiye’yi. Ne zaman kullanmaya başladım biliyor musun? Türkiye’ye yabancı bir profesör gelmişti. Bir etkinlik sırasında sohbet ederken ilk sözü şu oldu bana, “Siz tüm bu çalışmalarınızla, ilim sahibi olduktan sonra mı aldınız bu unvanı?” Güldüm. “Hayır, babam koymuş bu adı” dedim. Emekli olmuştum, düşünün. Ondan sonra hep Muazzez İlmiye’yi birlikte kullandım.
Muazzez İlmiye Çığ Benim tanrım Gök Tanrı
Günümüzü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yıllarda yapılan her şeye rağmen Atatürk devrimleri en başarılı çağında. Onun devrimlerinin karşısında duranlar bile birden coştular. Bir şeyi ne kadar baltalamaya çalışılırsanız o kadar güçlenir; demek ki bunun idrakına geç varıldı. Gençler eskiden benden Sümerleri dinlemek isterdi. Şimdi sürekli Atatürk’ü soruyorlar.
Muazzez İlmiye Çığ Gelecekten umutlu musunuz?
Ben çok iyi olacağına kaniyim. Belki büyük bir dalgalanma olacak ama yeniden doğacağız. Seçimleri de heyecanla bekliyorum. Sıkıntılı günler yaşayacağız ama sonumuz aydınlık. Tabii çalışırsak. Vazifelerimizi bilmemiz, birbirimize kenetlenmemiz lazım. Yoksa her şey berbat olur. Yeniden Osmanlı’ya dönmemiz işten bile değil.
En çok nelerden rahatsız oluyorsunuz?
Kindar bir nesil yetişti. Ona üzülüyorum. Gazeteleri okurken deliye dönüyorum. Nasıl bu hale geldik? Deli olacağım. Bunun dinde de yeri yoktur. Eski Türklerin inancı sevgi üzerine. Gök Tanrı ‘Sev’ demiş; otu, böceği, hayvanı… Benim Tanrım Gök Tanrı. Sevecensen Gök Tanrı sıkıntını alıyor, işin gücün rast gidiyor. Değilsen de seni kendi haline bırakıyor. Öyle cezası, ateşlerde yakması yok. “Aaa bayıldım vallahi ben bu Tanrı’ya” dedim okuyunca. Vallahi bayıldım!
Avrupa’nın her rezaleti unutuldu ama Beethoven hatırlanıyor
Günlük rutininizde neler var?
Her sabah gazetelerimi gözden geçiriyorum. Bol bol okuyorum. Şimdi ‘Türkçenin Dirilişi Hareketi’ kitabı var elimde.
Magazin de okur musunuz?
Gazetelerin eklerini okurum. Artistlere martistlere bakıyorum, ne yapıyorlar diye. Ama sanatta ve sporda başarılı gençlerimize az yer veriliyor. Zaten Osmanlı’dan kalan kötü bir imajımız var. Bakın dünyaya, Avrupa’ya, İkinci Dünya Savaşı’ndaki rezaletleri, her türlü pislikleri unutuldu ama Beethoven hatırlanıyor! Sanatın böyle bir gücü vardır! Biz de Osmanlı’dan kalan bu kötü imajımızı temizlemek istiyorsak kendi Beethoven’larımızı yetiştirmemiz lazım.
Bunca yaşam deneyiminizden sonra gençlere ne öğüt verirsiniz?
Çok okusunlar. Çalışsınlar. Lisan öğrensinler. Türkçeye çok önem versinler. Lisan öğrenmek başka, kendi diline sahip çıkmak başka. Kendi dilimizin içine çok rica ediyorum yabancı kelimeleri sokuşturmasınlar. Önyargılı olmasınlar. Dedikodudan uzak dursunlar.
Bu dünyaya bir geliş amacınız var mıydı sizce?
İki gün evvel bir ressam geldi ziyaretime. Sümerlerle ilgili hayali resimler yapmış, getirmiş. Bayıldım. Benim gayem de çabam da buydu: Sümerleri halka tanıtmak. Gayeme ulaştım mı? Herhalde Atatürk’e vefa borcumu ödedim diye düşünüyorum. Türkiye’den başka hiçbir yerde Sümerler hakkında bu kadar bilinçli bir halk yok. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Dünyaya bir gelirsem uzaya gitmek isterim
Muazzez İlmiye Çığ Sıkılınca ne yaparsınız?
Başka bir şey yaparım.
Zorluklarla mücadele ve devam etme gücünü nelerden alırsınız?
Yılmam ben bir şeyden. Yılıp da çekilmem köşeye.
Sizi ne heyecanlandırır?
Sabah çıktım balkona, bahçeme baktım. Öyle güzel renkler var ki… Eflatunu, pembesi, kırmızısı… Doğa bana coşku veriyor. Güzel bir kitap okumak, iyi bir film izlemek, gençlerle buluşmak beni heyecanlandırıyor.
Muazzez İlmiye Çığ Dünyaya yeniden gelmek ister miydiniz?
Uzaya gitmek isterdim şekerim. Uzayla ilgili çok araştırır, her şeyi severek okurum.
Muazzez İlmiye Çığ Biyografi
Eğitim ve kariyer
İlkokula Çorum’da başladı. Daha sonra ailece Bursa’ya taşındılar. Bursa’da özel bir okul olan Bizim Mektep’te Fransızca ve keman dersleri aldı. 1926’da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebi’ne (Bursa Kız Öğretmen Okulu) girdi. 1931 yılında mezun oldu ve babasının da öğretmenlik yapmakta olduğu Eskişehir’e tayin oldu. Eskişehir’de öğretmenlik mesleğini dört buçuk yıl yaptı.
15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydoldu. Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye iltica etmiş olan ve Ankara Üniversitesi’nde dersler veren Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock’dan Hitit Dili ve Kültürü derslerini, Prof. Dr. Benno Landsberger’den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürüderslerini aldı. 1940 yılında Ankara Üniversitesinden mezun olduktan sonra İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivine uzman olarak atandı. Aynı yıl Kemal Çığ ile evlenmişti. Müzede çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılyay ve Dr. F. R. Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı, 74.000 tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu, 3.000 tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı.
1957’de Münih’teki Oryantalistler Kongresi’ne katıldı. 1960’ta Heidelberg Üniversitesi’nde altı aylık bir çalışma yaptı. 1965’te Roma’da sergilenen Hitit sergisini bu şehirden alarak Londra’ya götürdü. 1972’de emekliye ayrıldı.
Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988’de Philadelphia’daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer’in History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990’da “Tarih Sümerle Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Kitabın çok ilgi görmesi üzerine 1993’te çocuklara yönelik Zaman Tüneliyle Sümerlere Yolculuk da dahil Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazdı.
Muazzez İlmiye Çığ Ödülleri
- Adana Tepebağ Rotary Kulübü, Meslek Hizmet Ödülü
- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından Fahri Doktora unvanı, 4 Mayıs 2000
- Osmaniye’nin Çardak köyü’ndeki Anadolu Kültür Araştırmaları Derneği tarafından “Özgür İnsan Ödülü”
- Vatandaşlık Tepkilerim isimli kitabı, Galatasaray Rotary Kulübü tarafından İngilizceye çevrilerek Avrupa ve Amerika’daki üniversite kütüphanelerine dağıtılmıştır.
Muazzez İlmiye Çığ Davaları
Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği ve Vatandaşlık Tepkilerim isimli kitaplarında kadınlarda başörtüsünün köklerinin Akadlara dayandığını yazmıştı. Bu kitapları 2007 yılında kamuoyunda yankı uyandırdı. 2007 yılında “Vatandaşlık Tepkilerim” adlı kitabında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçuyla yargılandı ve ilk celsede beraat etti.
Muazzez İlmiye Çığ Kitapları
- “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni”, 1995, Kaynak Yayınları
- “Sümerli Ludingirra – “Zaman Tüneliyle Yolculuk”, 1996, Kaynak Yayınları
- “İbrahim Peygamber – Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre”, 1997, Kaynak Yayınları
- “İnanna’nın Aşkı – Sümer’de İnanç ve Kutsal Evlenme”, 1998, Kaynak Yayınları
- “Zaman Tüneliyle Sümer’e Yolculuk”, 1998, Kaynak Yayınları (Genişletilmiş ikinci basım; ilk basım 1993, Kültür Bakanlığı Yayınları)
- “Hititler ve Hattuşa – İştar’ın Kaleminden”, 2000, Kaynak Yayınları
- “Gilgameş – Tarihte İlk Kral Kahraman”, 2000, Kaynak Yayınları
- “Ortadoğu Uygarlık Mirası”, 2002, Kaynak Yayınları
- “Ortadoğu Uygarlık Mirası 2”, 2003, Kaynak Yayınları
- “Sümer Hayvan Masalları”, 2003, Kaynak Yayınları
- “Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği”, 2004, Kaynak Yayınları
- “Vatandaşlık Tepkilerim”, 2004, Kaynak Yayınları
- “Atatürk Düşünüyor”, 2005, Kaynak Yayınları
- “Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği”, 2005, Kaynak Yayınları
- “Çivi Çiviyi Söker – Muazzez İlmiye Çığ Kitabı”, Serhat Öztürk, 2002, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
- “Sümerlilerde Tufan – Tufan’da Türkler”, 2008, “Kaynak Yayınları”
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!